Yeryüzünde ilk canlılık belirtisi 3,5 milyar yıl önceye kadar uzanıyor. Hatta biraz daha fazla. İnsanın atası sayılabilecek ilk varlıkların ortaya çıkışı bir milyon yıl öncesine dayanıyor. Bugünkü modern insan “homo sapiens sapiens” ise neredeyse 200 bin yıldır var. Peki bizim ortalama ömrümüz ne kadar? Altı, üstü olmakla birlikte yaklaşık 75 yıl. Bu 75 yılın da ne kadarı üreterek ve fayda sağlayarak geçiyor varın onu da siz hesaplayın.
Başa dönersek, 3,5 milyar yıldır canlıların olduğu, insanın varlığının bir milyon yıldır devam ettiği ve düşünen, konuşan, teknoloji üreten insanın ise 200 bin yıldır var olduğu bir dünyada, 75 yıllık ömrümüzle kendimizi o dünyanın hâkimi sanarak yaşıyoruz. Az ya da çok eline birazcık güç geçiren hemen hemen herkes o gücü hoyratça ve bencilce kullanıyor.
Bu bencilliğin, su üstüne yansıyan görüntülerinden birisi “insan her şeyin merkezidir”, “her şey insan için” yalanlarıdır. Bu yalanlar ve bencillik yüzünden insan, sadece bir parçası olduğu ekolojik sistemi alt üst etmiş, havayı, nehirleri, ormanları kısaca doğayı mahvetmiş, doğal yaşamı tahrip etmiş sonra da “sürdürülebilirlik” masallarıyla bu günahlarının üstünü örtmeye kalkışmaktadır.
Doğanın bir parçası olduğu halde, doğayla uyumlu yaşamayan tek canlı varlıktır insan. Bizim dışımızda tüm canlı varlıklar doğal yaşam ortamlarına tam uyum sağlarlar. Doğada insan dışında doğayla mücadele eden (beton yığınları oluşturan, iklimi mahveden ürünler geliştiren, canlı çeşitliliğini yok eden) başka bir canlı var mı?
Oysa bilimsel olarak yapılan araştırmalar göstermektedir ki, beden planımız, hücrelerimizin yapı taşları, meydana getirildiğimiz kimyasallar, mineraller yeryüzündeki tüm canlılarla hemen hemen aynı.
Hal böyle iken, nasıl oluyor da doğayla uyumlu yaşamadığı halde insan, her ortamda varlığını sürdürebiliyor ve ekolojik sistemin adeta “efendisi” olabiliyor.
“Zihinsel yetenekleri” sayesinde… O zihinsel yetenekler binlerce yıl içinde iyiye de kullanılmış, kötüye de… Daha çok kötüye kullanılmış olmalı ki dünya, giderek artan bir hızda sona doğru, bazı inanç sistemlerindeki adıyla “kıyamet”e doğru sürükleniyor.
O zaman soru şu: Ortalama 75 yılı aşmayan ömürlerimizde kullandığımız aklılarımızla, “inovasyon, teknoloji, insan zekâsı” diye diye kendi kıyametimizi hazırlamıyor muyuz?
Comments